16 Mayıs 2016 Pazartesi

Cacic'in Yolu


Bugünlerde Eintracht Frankfurt ile ligde kalma savaşı veren Niko Kovac'ın milli takıma vedasıyla başladı Cacic'in yolu... Kovac henüz bir şey kaybedilmemişken , her şey ortadayken federasyonun hızlı bir şekilde gerçekleştirdiği operasyonla milli takım teknik direktörlüğü görevinden alındı. 

Adaylar arasında Dinamo Zagreb teknik direktörü Zoran Mamic, Rijeka teknik direktörü Matjaz Kek, PAOK teknik direktörü Igor Tudor ve Carlo Ancelotti isimleri geçerken bir anda göreve Lokomotiva Zagreb’in teknik direktörü Ante Cacic getirildi. Niko Kovac’ın görevden alınış süreci ve Cacic’in getirilişi aynı gerekçelere dayanıyor diyebiliriz. Dinamo Zagreb’in kulüp başkanı olan Zdravko Mamic aynı zamanda federasyon yönetiminde de etkili bir isim olması! 

Zdravko Mamic, Kovac’ın görevden alınmasında ön ayak olan ve bu fikri ortaya atan ilk isim. Federasyon Başkanı Suker, son zamanlarda kararlarını Mamic etkisinde almakla suçlanıyor. Ligde adaletsizlik alıp başını giderken, milli maçların uzun süre Dinamo Zagreb’in stadı olan Maksimir Stadı haricinde bir yerde oynanmaması tartışma konusu olmuştu. Hatta Hajduk Split forması giyen oyunculara karşı gizli bir ambargo olduğu, çağrılsalar dahi alternatif isim olarak kadroya dahil edildikleri konuşulmuştu. 

 Lokomotiva, Dinamo Zagreb’in pilot takımı. Lokomotiva’nın tarihinde Dinamo’ya karşı tek bir galibiyeti yok. Aynı zamanda tüm futbolcularını Dinamo’dan kiralıyor. Federasyon Avrupa’da ayyuka çıkan söylentiler üzerine bir önlem almak istedi ve “Aynı ligde oynayan takımlar birbirlerine en fazla 6 oyuncu kiralık verebilir” dedi. Dinamo ise bu yasağı 10 oyuncuyu ücretsiz olarak Lokomotiva’ya satıp, sözleşmelerine bedelsiz geri alınabilir maddesi koyarak deldi. Federasyon bu hamleye de sadece seyirci kaldı. 

Hırvatistan Futbol Federasyonu ise bu hüviyette bir takımın teknik direktörünü A Milli Takımın başına getirdi. Zdravko Mamic’in isteği doğrultusunda gerçekleşen bu adım Hırvatistan’da büyük tepkilere neden oldu. 61 yaşındaki teknik direktör bu imza ile 20. kez bir takımın başına geçmiş oldu. Cacic, başarısızlıklarla dolu kariyeri ve Mamic ile olan iyi ilişkileri nedeniyle A Milli Takım ile ödüllendirildi.

Bu kumar tuttu ve takım finallere kaldı. Euro 2016'da Türkiye, İspanya ve Çek Cumhuriyeti ile eşleşen Hırvatlar kağıt üzerinde görece favoriler arasında görülüyor. Ama kağıt üzerindekini sahaya yansıtabilecek güç olacak mı , bu şimdilik cevapsız bir soru. Cacic göreve gelirken yıldızlar üzerinde otorite kurmakta zorlanacağı yönünde eleştiriler aldı. Suker ise kadrodaki bir çok oyuncu ile Cacic'in alt yapı kategorilerinde çalıştığını ve seçimde bunun etkili olduğunu söyledi. 

Euro 2016 öncesinde hazırlık maçlarında Cacic, 3-5-2'yi denemeye koyuldu. Turnuvada da böyle bir diziliş görmemiz sürpriz olmayacak. Ama kadronun genel yapısına en büyük eleştiri savunma zafiyeti. Savunmadaki isimler orta sahadaki yıldızlar kadar güven vermiyor. 


Moldova ve San Marino ile oynanacak hazırlık maçı öncesi Ante Cacic, 27 kişilik aday kadroyu açıkladı. Böylesine ciddi bir turnuva öncesi iki güçsüz takımla yapılacak hazırlık maçı 3-5-2 ile yaşanacak olası bir hezimetin önüne geçmek ya da turnuva öncesi tatsız sonuçlarla karşılaşmamak olarak değerlendiriliyor. 

Cacic'in belirlediği 27 kişilik kadroda soru işaretleri ve eleştiriler mevcut. Alınmayanlar ve alınanlar üzerinden bir dizi eleştiri var. 

Kalede seçilen 4 adaydan 3'ü tartışmasız diyebiliriz. Zaten 23 kişilik kadroda da üçünün yer alması bekleniyor. Buradaki sürpriz küme düşen NK Zagreb'in kalecisinin yer alması. 52 golle sezonu tamamlayan Livakovic, bu sezon sadece 4 maçta kalesini gole kapadı. Savunmanın payını da düşünmek gerek elbette bu sayılarda. 


Savunmada ise kavga büyük. Dejan Lovren'in kadroda yer almaması isyana neden oldu. Lovren, yedek kaldığı hazırlık maçında ısınma alanından Cacic'ten izinsiz olarak kulübeye dönmüş ve sonraki günlerde de Euro 2016 için "ilk 11 garantisi" istediği iddia edilmişti. Lovren'in yokluğu olayın olduğu dönem büyük bir kayıp olarak gözükmeyebilirdi ancak Dortmund ile oynadıkları Avrupa Ligi maçının ardından performansı konuşulur hale geldi. Avrupa Ligi'nde final oynayacak belki de kazanacak takımın stoperi, Cacic ile yaşadığı tartışma nedeniyle Fransa'da olamayacak. Olası bir başarısızlıkta Ante Cacic'e önce bu sorulacak. 

Dinamo Zagreb'ten Gordon Schildenfeld ve Darijo Srna gibi yaşlı sayılabilecek isimlere Tin Jedvaj, Caleta-Car , Vrsaljko gibi genç isimler var. Adı sürpriz şekilde Bayern Münih ile anılan Vedran Corluka da takımın tecrübelilerinden.

Orta saha ise takımın en alternatifli ve güçlü yeri diyebiliriz. Real Madrid'den Mateo Kovacic ve Luka Modric, Barcelona'dan Ivan Rakitic orta sahayı taşıyan isimler.  Perisic, Brozovic, Badelj gibi takımlarında iyi sezonlar geçiren isimlerin yanı sıra Alen Halilovic, Marko Rog, Ante Coric de genç yıldız adayları kategorisinden kadroda yer buldu.

Forvette Avrupa seferinden aradığını bulamayan Andrej Kramaric ve Duje Cop ile Fiorentina'da 12 gol 6 asistlik performans gösteren Nikola Kalinic yer alıyor. Dinamo Zagreb'in bu yaz yüksek bir bedelle satmayı planladığı isimlerden olan  Marko Pjaca da 23 kişilik kadronun en büyük adaylarından. Forvette ilk tercih muhtemelen Mario Mandzukic olacak. Bu sezon ligde Kalinic'ten daha az gol atan Mandzukic hazırlık maçlarında da Cacic'in ilk tercihiydi. Shakhtar forması giyen Eduardo'nun adı uzun süre geçmişti fakat, Cacic onun yerine daha formsuz isimleri çağırmayı uygun gördü. Her ne kadar formsuz olsalar da Kramaric de Cop da daha fazla potansiyel vaat ediyor. 

Aslına bakılırsa kilit tercih Dejan Lovren'in alınmaması gibi gözüküyor. Kovac'ın 4-2-3-1'inden önce 4-3-2-1'e ardından 3-1-4-2'ye dönen Cacic'in 3-5-2 planına devam edip etmeyeceği oynayacağı son iki hazırlık maçı yanıt olacak. 3'lü savunmada Lovren-Corluka-Vida'yı kullanan Cacic, Srna'yı da sağ önde kullanmıştı. Lovren'i denklemden çıkardığımızda orada bir dönem Beşiktaş'ta da oynayan ve basın tarafından "kör" diye , arkasına teneke bağlayarak yollanan Gordon oynaması beklenebilir. 

Dinamo Zagreb'in gençlerinin Avrupa'ya pazarlanması da tabi ki bu seçimin içindeki küçük detaylardan biri. Coric, Rog, Pjaca, Antolic şampiyon takımın genç yıldız adayları olarak ön plana çıkıyorlar. Potansiyellerini iki üç cümleye sığdırmak çok güç.Ama Mamic-Cacic-Suker ilişkileri göz önünde tutulunca çok da bu durumdan bağımsız düşünemiyor kimse. 

Kağıt üzerinde ufak tefek pürüzler hariç , güzel bir kadro Cacic'in ellerinde. Seyyah teknik direktör ilk kez bu kadar üst seviyede kendisini kanıtlamaya çalışacak. Başaracağına dair ümitler az olsa da kadronun kalitesine olan güven, şimdilik onun CV'sini konuşmaya engel. Olası başarısızlık ise eleştiri oklarını ona döndürecek. Bana göre, Hırvatistan'ın Euro 2016 için en zayıf bölgesi yedek kulübesinde teknik direktöre ayrılan bölüm olacak. Hırvatistan kamuoyunda da böyle düşünenler hiç de az değil. "Hırvatistan futbolunu iki adamın elinden kurtarın" diyerek bir bildiri yayınlayan medya kuruluşu Index.hr, bu üçlü gidene kadar milli takımı boykot etmeye davet ediyor Hırvatları. 

Boykotlar, takım içinde hoca-futbolcu kavgası, taktiksel belirsizlikler, giderek kalitesi düşen bir lige sahip olan Hırvatistan, bu turnuvada olmasa bile ilerisi için hiç de iyi sinyaller vermiyor. 

13 Mayıs 2016 Cuma

Yugoslavya’yı Bir Tekme Dağıtabilir Mi?


Birinci Dünya Savaşı’nı anlatırken bizdeki tarih kitapları “başlangıç” alt başlığına şöylesine basit bir cümle sıkıştırırlar: Bir Sırp milliyetçisinin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahtı Ferdinand’ı öldürmesiyle savaş başlamıştır. Aslında olay bu kadar basit değildir, karşılaştığımız ilk farklı kaynak bile dökülen onca kanın bir Sırp’a yüklenemeyecek kadar derin sebeplerle döküldüğünü anlatıyor bize. Olayın daha da derinine indiğimizde ise Sırp genci diye etiketlenen Gavrilo Princip’in aslında çok da milliyetçi duygularla değil bambaşka bir ideolojiyle bu işe giriştiğini görüyoruz.
Mlada Bosna isimli örgütün tüm Yugoslav halkları için giriştiği Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin bir militanı olan Gavrilo Princip’in bu suikastteki ortağı da Müslüman bir başka Mlada Bosna militanıydı zaten. Ama savaşlar bahane arar, Gavrilo da öyle bir bahaneydi.
Saraybosna’daki o kurşundan 76 yıl sonra bahane bu kez Zagreb’te ortaya çıktı. Zagreb’te de bir bahane insanları ve ülkeleri sonu olmayan bir yola soktu…
Yugoslavya kuruluşu itibariyle Tito önderliğinde “Bratstvo i Jedinstvo” sloganıyla bir arada yaşadı. Kardeşlik ve Birlik sloganının herkesi kapsadığı ve “Yugoslav” kimliğinin sahiplenildiği dönemlerden geçen ülke son günlerinde komşuların dahi birbirini öldürmek için fırsat kolladığı bir ölüm coğrafyasına dönüştü.
Tito’nun ölümünden sonra   kardeşlikten pek eser kalmadı. Zamanında imparatorlukları parçalayan milliyetçilik, şimdi katmerlenmiş şekilde Yugoslavya’nın kapısındaydı. Öyle bir yıkımdı ki 1980’lerin sonlarından bugüne kadar etkisini sürdürüyor. Slovenya ve Hırvatistan’ın ayrılıkçı hareketleri, Sırbistan’ın büyüklük fetişine yenik düşmüş her milletin belası olan büyük devlet kurma hayali olan “Büyük Sırbistan” hayali, Arnavutluk hayali, farklı dine mensup Boşnaklar’ın giderek artan haklı huzursuzlukları coğrafyayı cehenneme çevirdi. Ülkelerin önde gelen oy avcısı şovenist liderleri, dış güçlerin “fırsatçı golcülüğü” gibi etkenler de hep ilk sıralarda yer aldı.
Futbolda ise işler bir şekilde “birliktelik” içinde götürülmeye çalışılıyordu. Ama ne saha içi ne de tribünler bu kavgadan ayrı hareket edemiyordu. Slaven Bilic yıllar sonra Türkiye’deyken verdiği bir röportajda “22, 23 yaşındaydım. Savaş Split’ten bir hayli uzaktaydı ama etkileniyorduk. Sırp takımlarıyla oynarken sanki özgürlüğümüz için oynuyor gibiydik” demişti. Bu duygulardan uzak kaç Yugoslav oyuncu vardır o günlerde?

13 Mayıs 1990 tarihinde oynanan Dinamo Zagreb-Kızılyıldız maçı bu ve benzeri nedenlerle bir maçtan daha fazlası oldu. Maksimir Stadı’nda iki düşman kitle bir aradaydı. Zagreb’in kötü çocukları Bad Blue Boys’un karşısında daha sonra katliamları ve tecavüzleriyle dünyanın tanıyacağı Arkan ve Kaplanları’nın yer aldığı Delije vardı. Yaklaşık 15000-20000 kişinin yer aldığı statta 3000 kişilik bir grupla yer almıştı Delije. Stat dışında başlayan çatışmalar araba yakmaya, dükkanları taşlamaya kadar varmış; iki taraf da “rakip ülkenin” politikacıları aleyhine sloganlar atıyordu.
Stat içinde taşlamalar yerine koltukları fırlatmaya döndü. Delije, “Zagreb, Sırbistan’dır” sloganlarına “Tudjman’ı öldüreceğiz” tehdidini ekliyordu. Tudjman, Hırvatistan’ın seçilmiş yeni başbakanıydı ve “özgürlük için” yemin etmişti. Bu tehditlere, sloganlara daha fazla katlanmama kararı alan Zagrebliler sahaya indi. Polisin biber gazının, barikatlarının yetersiz kaldığı anlarda Kızılyıldızlılar da telleri asit dökerek eritmekle uğraşıyorlardı. Onlar da amaçlarına ulaşabildi.
Kızılyıldızlı futbolcular soyunma odasına giderken , Dinamolular sahada olan biteni izliyordu. Sırplardan oluşan polis kuvveti ise bu savaşta tarafını seçmiş Dinamo Zagreb taraftarlarına saldırmaya başlamıştı. Kızılyıldızlıların polisle çatışmadığını söylemek yanlış olur ancak asıl kavga Hırvat taraftarlar ve polis arasındaydı…
Hiç beklenmedik bir anda Dinamo Zagreb’li Zvonomir Boban polisle tartışmaya başladı. Polisin Boban’a doğru hamle yapmasıyla Boban birkaç adım geri kaçtı ve araya giren yetkilinin engellemesiyle Boban belki de bir cop darbesinden kurtuldu. Ancak Boban geri döndü ve polise bir tekme savurdu. Boban’ı sahaya inen Dinamo Zagreb taraftarı arkasına alarak polislerden korudu.

Boban’ın yıllar sonra “yine olsa yine yapardım” dediği tekme, ona ceza aldırdı. 1990 Dünya Kupası’na katılamayan Boban, “Her Hırvat’ın yapacağı şeyi yaptım sadece. Sırp polisi taraftarlarımıza acımasızca vuruyordu.” derken, polisin Boşnak bir Müslüman olduğu daha sonradan öğrenilecekti.
O gün Kızılyıldızlı futbolcular helikopterle stattan ayrılırken taraftarları sokaklarda çatışmaları sürdürdü. Savaş ateşinin üzerine adeta dökülmüş benzin etkisi yapan bu olay 2011 yılında CNN tarafından “Dünyayı Değiştiren 5 Futbol Maçından Biri” olarak değerlendirildi. Boban ise bugün bile Hırvatistan’da bir halk kahramanı olarak kabul görüyor.

Bu maç elbette bölünmenin maçı ya da savaşın başlangıcı değildi. Devam eden savaşı ve bölünmeyi sadece biraz hızlandırmıştı. Gavrilo Princip kadar tahrip gücü yüksek olmasa da bir bahane gibiydi. Ve bu bahane diğer gerekçelerle birleşerek bir yangın oldu. Akan kanın , çekilen acıların tüm yükünü bir futbol maçına yüklemek son derece ağır olacak. Defalarca örneklerle kanıtlanmış bir gerçek olan “futbol asla sadece futbol değildir” mottosunun bir kez daha gerçeğe dönüşmesine şahit olundu sadece.
 Halen iki ülkenin takımlarının karşı karşıya gelme ihtimali bir çok kişiyi ürkütüyor. Taraftarlar ise suni bir rövanş için , kavga ihtimali doğuracak bu eşleşmeler için dualar ediyor.